Semih Kaplanoglu'nun Yusuf Üçlemesinin DVD edisyonu yaninda gelen mülakat kitabindan.
***
***
Bir de Mustafa Irgat var ayni evde.
Mustafa çok acılı bir hayat sürdü ve kendini bitiresiye yaşadı. Ece ve Mustafa çok farklı iki uçtu benim hayatımda. Ece nasıl sert ve tavizsiz bir dervişse, bir üryan babaysa, Mustafa da büyük bir alaycılıkla, kahredici bir ironiyle adeta kendini alçaltmaya çalışan bir adamdı. Bir pagan dansı gibi yaşadı hayatı. Çok iyi, çok vicdanli bir adamdı ve cok savunmasızdi... Beni film yapma konusunda en çok cesaretlendiren, "Mutlaka yapmalısın" diyen de yine Mustafa'dır. Mustafa çok iyi bir festival izleyicisiydi ve sinema konusunda çok iyi bir koku alma yeteneği vardi. Festival kataloğundan en iyi filmleri bulur, beni de götürürdü. Beni Tsai Ming Liang sinemasıyla tanıştıran insan Mustafa'dır mesela. Festivalde "Nehir"i ve "Delik"i izlemis, filmden çıkınca beni bir şekilde buldu ve "İki elin kanda olsa bu filmleri görmen lazim, inanilmaz bir yönetmen" dedi. O yıl festivalde iki üç Tsai Ming Liang filmi gosteriliyordu, Mustafa öyle deyince hepsine gittim. Jean-Marie Straub gibi sinemanin en marjinal adamlarından birinin iki filmi festivale gelmişti, biri Kafka'nin "Amerika"sından uyarladıkları "Klassenverhaltnisse". Mustafa beni ona da götürdü. Filmin sonunda salonda en fazla on kişi kalmıştık...
Mustafanin "Duhuldeki Deney" diye bir kitabi vardir, sinema yazilarinin toplandigi. Burada, kutuphanemde olmasi lazim... Bak, 1969'da "Yeni Sinema"da yazmaya baslamis. "Defter"de ve "Nokta"da yazilan cikmis. Sonra "Ozgur Gündem"e gecmis. "Özgür Gündem"deki yazılarinda Antonioni, Pasolini ve Paradyanov'dan bahsediyor. Sinemaya dusunsel katki anlaminda Turkiye'nin isimsiz kahramanlarımdan biridir Mustafa... Ece'yle, Mustafayla o evde paylastigimiz gunler bana siiri, sinemayi, omurgali olmayi, hayatın icindeki onem sirasini ogreten gunler oldu. O evde geçirdiğim iki yıl, bazı konulardaki mesafelerimi, bakis acimi, onceliklerimi bana bir sekilde ogretmis olabilir... sairlerle birlikte olmak insana bir sey daha ogretiyor: Her sairin metafizik bir alani var. Konustugumuz dili reddeden ve şiir yoluyla imha etmeye çalisan o adamlarda manevi bir alan gorürsün. Gorünen halin ötesine geçmeye, somut şeyler uzerinden de olsa soyutu yakalamaya çabalarlar.
...
ve devami
---
Alperen'e tesekkurler.