18 Şubat 2010 Perşembe

Değiniler

Onu [aydınlığı] sonsuz bir düşüncenin  nesnesi 
haline getirmeyeceğim, gözlerimle tadıyorum onu, 
ağzımla tadını  çıkarıyorum, kulak deliklerime yavaşça 
girmesine izin veriyorum.  O benim, ama  yalnızca  
 kendim için saklamıyorum. Aydınlıklarımda, hiçbir zaman 
yalnız değilim. Pontalis (Pencereler, Bağlam 2001, sf. 121)

***
Ahmet Güntan, İyot: Yazılar (1978/2005), YKY 2006, sf.122 [tamamını oku]:
"Mustafa Irgat, bir kendinde-şairdi, ne düşündüğünü anlamak zordur. Türk şiirinde onu nereye koyacağız, Memet Fuat da bu soruyu sormuş. Mustafa Irgat’ın 'şiir çıkmazının sonuna vardığını' düşünüyor. Türk şiirindeki yerini bilmek şu an imkânsızdır, daha bekleyeceğiz, ama bence 'şairlerin şairi' kategorisinde çok uzun bir ömrü olacak."

***
Orhan Alkaya, "Mevcudu biraz daha temiz tutalım" (Radikal 2, 1.3.2004) yazısından:
" 'Ölüm adına, hayatı biraz daha temiz tutalım' da demişti şair Mustafa Irgat. Öte dünyası olan da olmayan da bizim gibi, yokoluşun şiddetli titreşimini bir an için hisseder mi? Abdülhâk Hâmid'in Eşber'inin final bölümünü yüksek sesle okumaya yürek indirebilir mi, yoksa olup biten, bir yanılsamanın sahneleri gibi yanı başımızdan akıp gider mi? Eşber'in finalinde ne mi yazmış idi Hâmid: 'Zafer veyâ hiç!'."
  • Bu yazının Alkislarla Muhsin Ertugrul Sahnesi adlı blogdaki kopyasında, Radikal'in sitesinde olmayan bir pasaj var: 
"Mustafa Irgat, canım kardeşim, 'Türk Motifi' isimli şiirini, bu yazıya memur ettiğim, başlıktaki mısra ile bitiriyordu: 'Atılmışlık adına mevcudu biraz daha temiz tutalım'. "
***

Mustafa Üstübal'ın Huyname'sinin (YKY, 2008) son bölümünde Mustafa Irgat'a rastlarız.

***
Bülent Usta'nın, Komet'le gerçekleştirdiği "Bu coğrafyanın topal Ulysses'i" (Radikal Kitap, 2.11.2007) başlıklı söyleşiden:
"Biraz klişe bir soru olacak ama: Neden şimdi? Neden bunca yıl beklediniz bu kitap için? Bu kitapla ne yapmak istediğinizi, bir de sizden dinlesek? 
Komet: Melih bey, Oktay bey, Edip bey, Metin bey, Selahattin bey, Naci bey kızarlar diye korktum. Ama daha sonraki kuşaklardan arkadaşlarım Mustafa Irgat, İzzet Yasar, Salih Ecer, Necmi Zekâ, Seyhan Erözçelik yardımcı oldular, İlhan Berk beyefendi ve Lale Müldür hanımefendi, Orhan Koçak bey de desteklediler."
***
Mazlum Kiper, Pendik Gazetesi'ne verdiği söyleşide:
"En güzel, en verimli ve en derin arkadaşlıklarım Pendik'te başladı. İsveç'te Göçmenler Şura'sında ve İsveç voleybol federasyonunda görev yapan Saffet Erbayır arkadaşımdı. Saffet ile 1971'de yaşadığımız maceraları hiç unutamam. Babası Hadi Kaptan, Atatürk'ün polisliğini yapıyordu. Bu tepeye onun için Kaptantepe denilmişti.Tek katlı boydan boya balkonlu evden kimler geçti. Refik Halit Karay, Sabri Esat Siyavuşgil, Refii Cevat Ulunay, Orhon Murat Arıburnu, Mina Urgan, Cahit Irgat, sevgili Mustafa Irgat, küçük Zeynep Irgat,..."
***














Haydar Ergülen, " 'Benim Sinemalarım' " (Radikal, 4.12.2002) yazısından:
Ece Ayhan, İlhan Berk ve Mustafa Irgat'la Truffaut'nun 'Siyah Gelinlik' filmini izlemiştik, sonra da film üzerine onlar konuşmuştu, ben dinlemiştim.

***














Haydar Ergülen, "Şehirde 'Yeis' var!" (Radikal, 8.5.2002) yazısından:
"Onun 'Yeis' için 'İlk kitabım çıktı!' demesinde, anıların şimdi hatırlanıyor ya da 'anı'lıyor olmasına benzer bir şey var, bir güz duygusu var. Bazen yaz ortasında, bazen bir şiirin ortasında çöker insanın içine, çoğunlukla da hayatın ortası dedikleri yerde, zamanda çöker. Eski gecelerin, eski Cihangir'in, eski şairlerin, şimdi olmayanların, kayıp kardeşlerin, arkadaşların, babaların, Mustafa Irgat'lı zamanların, şehirlerin insanın içine çökmesi gibidir bu. Tarih değil, anılar sökün eder, gelir, içimizde birikir, demlenir, sonra bizi de 'eski'ye katarak alır başını gider." 



***
Haydar Ergülen, " 'Alfabesini söktü; taşındı buradan şair!' [Cenk Koyuncu'nun bir dizesi]" (Radikal Kitap, 15.6.2007) yazısından:
"Şair arkadaşımız Ahmet Günbaş, Erken Ölümlü Şairler Antolojisi: Göğ Ekini Biçmiş Gibi'yi Nisan 2007'de yayımladı. Cumhuriyet döneminde, genç yaşta ölen ya da öldürülen tam kırk dört şairin kısa yaşamöyküleriyle, seçme şiirleri yer alıyor kitapta. Son yitiklerimizden Adnan Satıcı'ya kadar uzanıyor kitap. Orhan Veli'den Ergin Günçe'ye, Abdülkadir Bulut'tan Behçet Aysan'a, Mustafa Irgat'tan Nilgün Marmara'ya, Kaan İnce'den Zafer Ekin Karabay'a, ne çok 'genç' ve 'şair' yitirmişiz meğer!"
Ahmet Günbaş'ın derlediği Göğ Ekini Biçmiş Gibi, Erken Ölümlü Şairler Antolojisi, Hayal Yayınları tarafından 2007'de basılmış.

***
Haydar Ergülen, "Dem bu demdir..." (Radikal, 24.11.2004) yazısından:
"Engin [Turgut] de 'ressam' olduğunu iddia etmiyor, 'bir şair resim yapıyor' diye düşünüp, öyle davranıyor boyalara. Metin Eloğlu, Mustafa Irgat, İlhan Berk gibi."
Çağıl Ener'in Engin Turgut'la 16 Mart 2004'te yaptığı söyleşiden:
"Şair kimliğinizin resimlere yansıması nasıl oluyor? Sizin için renklere şekil vermek mi yoksa kelimelere renk vermek mi daha kolay?
Bu sorunuzu Bedri Rahmi, Metin Eloğlu, Mustafa Irgat, İlhan Berk nasıl cevaplardı bilemiyorum ama ben kendi içime çoktan çekildim. Şiirde de, resimde de birey olmanın şarkısını söylüyorum. Her gün, her dakika yeni bir resme ya da yeni bir şiire uyanmak isterdim. Ben resmi şiirden, şiiri resimden ayrı düşünemiyorum."
Engin Turgut'la İlhan Berk Söyleşisi (27 Kasım 2004) [kaynak]
SORU: 4 / (ET:) Sevgili İlhan Berk, “ Güzel bir kadının fısıltısı, göreve çağrılmanın gök gürültüsüdür “ der Picasso!..Siz ne dersiniz?..Bana göre, bence şiir ve resim yani sanat her zaman içinde ruh gençliği barındıran bir uğraş. Sizce aşk yaşıyor mu hala?..Bu tuhaf ve şizofren çağımızda ‘aşk meleği’ işsiz mi kaldı acaba?..Ruhunuzdaki sahil denizle sevişiyor adeta...Sizin yazı ve çizgi büyücüsü kalbiniz sabahtan akşama kadar bir kuş gibi ötüyordur...Siz yazıya çoktan geçmişsiniz ve dil eviniz olmuş...Yeni bir şiirinizi okuduğum zaman, bahçemdeki sis dağılıyor ve ruhları çöle dönmüş kadınların boynundan nehir akıyor...Size sorular düşünürken aklıma sevgili Mustafa Irgat geliyor...” Kanatlı At “ kitabınızı yayına o hazırlamış sanırım ama benim için en önemli özelliklerinden birisi resim yapmasıydı Mustafa Irgat’ın ve sergi açmıştı...Yaşasaydı resimleriniz üzerine neler söylerdi kim bilir?..Sahi bugünlerde “ elinizi sürdüğünüz her şey resme mi dönüşüyor” yoksa?..” Şair olunmaz, doğulur “ sözüne inanılmaz katılıyorum. Bu arada Oktay Rifat’ı da sevdiğinizi biliyorum. Ben Oktay Rifat’ın yaptığı resimleri görünce çok sevinmiştim. Sizin resimleriniz de ise başka bir ruh hali var sanki. Sizin değinişinizle “ Ben aykırıyım, kendimle bir uzlaşmam yoktur “ tadını da alıyorum resimlerinizden...Sevgili İlhan Berk bilginin mekanikliği zaman zaman sıkıntı veriyor bana. Açıkçası erdemin trajedide yattığına inanmak geliyor içimden. Ben “ galile denizi’nin içine girip, resmin derinliklerinde kulaç atmak istiyordum. Ve bir İstanbul’lu olarak yüzme bilmediğimi anladım...Evet, ne demişti Diego Rivera : “ Düşlerim benim asıl gerçeklerimdir, gerçekler ise benim için sadece birer fantezi “...Yıllar önce yazmıştım. Kırmızı geveze, mavi uyumsuz, Nietzsche siyah, İlhan Berk gri; sanki şiirlerini “kül”e banarak yazıyor, şiirin, dizenin “ altın çağı “ kalıyor elimizde... İmge göçmen bir kuştur, parlayıp döner dilimizde, haziran sarısı bir aşkın ellerinden tutulur da rüyası aydınlanır gecesi açık unutulmuş kadınların...Sahi siz kaleminizi, fırçanızı neye banarak yapıyorsunuz resimlerinizi?..



























CEVAP: 4 / (İB:) Aşka, “ aşk yaşıyor mu hala ” soruna gelince: Ben ‘aşkı şairlerin yarattığını’ söyledimdi bir yerlerde. Hala da öyle diyorum. Yaşamıyor diyemeyiz her şeyden önce. Bu bizim suçumuz olur önce sonra da onu koruyamadığımız, bakamadığımızdır. Bunu anlarım işte: Evet, aşkı koruyamadığımız, bakamadığımız doğru. Aşk boyuna yenilenmek, özellikle de derinleşmek ister doğası gereği. Artık ateşleyemiyoruz aşkı, fırtınalar çıkaramıyoruz onun için.Bu bir gerçek ve suç bizim... Mustafa Irgat’la , Oktay Rifat’ın resimleri konusuna da dokunayım. Irgat’ın resimleri beni hep ilgilendirdi beni. Şiiri gibi resmi de baştan ayağı Irgat. Mustafa Irgat’ın şiirlerini gün ışığına çıkarmalıyız, Ece ile ilgisi yok onun. Aynı toprağı işliyorlar, o kadar. Oktay’ın resmine bakamıyorum daha, anlamıyorum, yanılmayı isterdim.

***















Haydar Ergülen, "Şiirin yakışıklısı" (Radikal, 11.8.2004) yazısında Şiiratı'nın "Mustafa Irgat" dosyalı, Yaz Kitabı'ndan hareketle:
" 'Nilgün, Deniz ve Hür, hoş bir sohbete dalmıştılar, biraz onlara takıldık. Hasan motosikletiyle geldi, motor burada sessiz çalışıyordu. Gencecik Deniz, Yusuf ile Hüseyin, Adnan amca, Erdal, Talat ağbi, her zamanki gibi siyaset konuşuyorlardı. Ateş, onları dinliyordu ve sigara içiyordu... Edip veTurgut golf oynuyordu. Ece, üç tekerlekli hi-tech bir arazi aracına kurulmuş, başında mor bandanası ve güneş gözlükleriyle, Cohiba purosundan küçük nefesler çekerek, çevrelerinde hızlı turlar atıyor ve 'Benim meramım bu! Bu!' diye bağırıyor ve gülüyordu. Cemal de onu, 'Evet, evet!' diyerek azdırıyordu.' Mehmet Günsür, Mustafa Irgat'ı yazdığı hikâyesinde, 'karşı'daki dostları böyle anlatıyordu. Nilgün Marmara'dan Erdal Eren'e, Ece Ayhan'dan Mustafa Irgat'a, geride kalanlara bir 'kış kitabı' olan ölümün bahçesindeki ahbapları." 
***
Sevin Okyay, "Küçük, cesur ve güzel" (Radikal Cumartesi, 24.7.2004) yazısından:
"Vaktiyle hakkında bir yazı yazmıştım, hocam. Bu başlıkla. Çünkü öyleydin. Kitabınla, deliler gibi satmasıyla seni de şaşırtan Bir Dinozorun Anıları münasebetiyle sanıyordum ama değilmiş. Sen bizi bırakıp gidince yazmışım. Biz seninle, başka bir kitap vesilesiyle tanışmıştık. Virgina Woolf kitabın sayesinde. Ben Yapı Kredi Yayınları'nda çalışıyordum, kitabı yayına hazırlamam için bana vermişlerdi. Düzeltecek bir şey de yoktu zaten. Oğlun Mustafa da (Irgat) orada editördü. Meğer o senden de önce gidecekmiş. Seninle dargındı galiba, Mustafa bu. Ama aklı kitapta kalmıştı, elimden alıp alıp o da bakıyordu. Ya ikimizin de fark etmediği bir yanlış varsa diye."
Mina Urgan'ın Woolf incelemesi ilk kez Mart 1995 yılında basıldı.


***














Perihan Mağden, "İtaat sorunları(m)" (Radikal, 11.3.2007) yazısından:
"Bir gün Ececiğim (Ece Ayhan) Ahmet Soysal, ben oturuyorduk bir yerde. Ece, Ahmet'e dönüp "Perihan bahtsız bir çocuktu. Tülay (annem) ona ilkokulda zorla Dostoyevski'yi okuttu," dedi.(Son görüşüm de o seferdi Ece'yi. Nasıl özlüyorum onu. Mustafa Irgat'ı, Reha Mağden'i nasıl özlüyorum! Bu esasında birbirine benzeyen ve Ece'yle yakın ahbap olan 3 şahane adam çekip nasıl da gidiverdi. Nur içindedirler eminim. Keh keh gülüp eğleniyorlardır.)"
***
Radikal Kitap'ta (25.6.2004) çıkan "Tatilde şiir okumayın!"dan:
Murat Üstübal ile Bülent Keçeli'nin Ücra'sı, günümüz şiir anlayışına, yani mevcuta hayli uzak. Mustafa Irgat hayatta olsaydı, Ücra'yı kendine yakın bulurdu dersem, belki bu şiirin adresini doğru söylemiş olurum.Şiirin içinde bir Ücra. Farklı bir şiir anlayışının tavizsiz örneği.
***
Seyhan Erözçelik'in "Aya Nikola" şiiri Mustafa Irgat'a ithaftır.

***
İlhan Berk, Şeyler'de (YKY, 2008) Mustafa Irgat'ı anar.

***
Metin Sever'in "Ece Ayhan ve Mülkiyet" (Radikal 2, 4.8.2002) yazısından:
"Bu arada Ece Ayhan'la ilgili araştırma yapacaklara da küçük bir not: 1991-92 yıllarında çıkan Özgür Ülke gazetesinin kültür-sanat sayfasını hazırlarken kendimce Kürtlerle Türkler arasında bir köprü olsun diye "Gökkuşağı" başlıklı bir köşe açmıştım. Ataol Behramoğlu'nun bir iki yazıdan sonra biraz da günün koşullarından dolayı yazmaktanvazgeçtiği o köşede Ece Ayhan'ın da beş-altı yazısı çıktı. O yazıların toparlandığını sanmıyorum. Araştırmacılara duyurulur. O sayfalarda rahmetli Mustafa Irgat'ın da sinema yazılarının bulunduğunu bu vesile ile duyurmuş olayım."
***
Seyhan Erözçelik, "Ece yok, biz var mıyız?" (Radikal, 21.7.2002) yazısından:
"Ece, yok. Biz var mıyız? Belki de ilk soru bu. Aslında, bu yazıyı da ne kadar yazabiliyorum ki! O, bence, dünyanın en iyi şairlerinden biriydi. Oktay Rifat nasılsa... Dili sevdi. Her iki anlamda. Sosyolojiyi sevdi. Her anlamda. Mülkiyeliydi. Her anlamda. Mülkiyeli arkadaşlarıyla, bizi sevdi. Dilin nasıl büküldüğünü, biz ondan öğrendik. Burkulduğunu da. Her şeyden önce, o benim arkadaşımdı.. Aradaki yaş farkı önemli değil.Arkadaşımdı. Ağabeyimdi..Ağa, beyim. Şöyle kavgalarımız var: "Seyhan, Çeçenler yok!" "Var, ağabey!" "Memleketleri yok!" "Var, ağabey."Yıl 1989.Tabii, o zamanlar Çeçenler yok. Ama Mustafa Irgat var. Kavgaya şahit olmamak için kaçıyor. Mutfağa gidiyor. Bu resme iyi bakın. Bu resimde, bir kuşağı, acılarını, ölümleri göreceksiniz. Bizim çok canımız yandı. Ruhu şad olsun. Güle, güle..."

***
İlhan Berk, İzzet Yasar'ın Dil Oyunları'nın arka kapağında:
"Resit İmrahoru biliyor musunuz Bir zamanlar üç cins sair böyle tek bir ad altinda yaziyorlardi. Kisa sürede de ünlendiler: Izzet Yasar Mustafa Irgat Ahmet Güntan. Sonradan Mustafa Irgatin yerini Enis Batur aldi. Bilinmezlik bir ilkeydi onlar için: belki de Pessoayi okumuslardi. Izzet Yasar ve Mustafa Irgat bütün has sairler gibi uzun zaman yazmadan yasayabiliyorlardi. Izzet Yasar Mustafa Irgat gibi kapali bir sairdir. Nerdeyse ikisi de simdiye degin kullanilmayan bir dille yaziyorlar. Izzetin poetikasi da böylece giderek dil oldu. (Lacanin "Yazilar"ini cebinden düsürmemesi bosuna degildir.) Bugün Izzet Yasar bir basina kapali çetin lanetli bir siiri sürdürüyor. Nerdeyse anlasilmak paylasilmak istemiyor gibidir. Ya gerçek mi Onun için siirde asil gerçek gerçek olmamakta yatar çünkü."
***
Celal Soycan'ın Ücra dergisiyle yaptığı söyleşiden:
"Kimi sanatçıların sözlükanlamıyla Şizofren olduklarını biliyoruz. Ama burada hastalık bir fiziksel olgudur ve yaratım sürecine mutlaka sızsa da belirleyici, tanımlayıcı, açıklayıcı değildir ; hele “ bir yaratı biçimi “ hiç değildir.( Bu noktada Modernizmin genel olarak hastalık, delilik, suç ve suçluluk konularına ilişkin kurumsal / dizgeli proğramını ve Düzen kutsayıcı otoritesini hep “ aklımızda “ tutuyoruz) Ama hemen anımsanmalıdır: Van Gogh’tan Baudelaire’e, Proust’ tan Fikret Mualla’ ya, Sevim Burak’ a, Beckett’ e Sadık Hidayet’e, Ece Ayhan’a , Mustafa Irgat’a ve daha nice “ şizofrenik” çığlığa bitişen yaratma sürecindeki bilinçlilik, malzemeye hükmetme çabası, aşma iradesi hâlâ ve hep sürmüyor mu ? Dışarıya çıkmaya bile gerek yok : ÜCRA ‘ dolanmak yeter."
***
Süveyda dergisini blogunda haziran 2008'de birşeyler var ama:
"Mustafa Irgat arada sırada gelip bir sigara içiyor, sonra başka bir odaya gidiyordu ....parıltısını yitirmeyen yıldızlar da var: Haydar Ergülen'in “Bahçeli ..." diye gidiyor
***
İlhan Berk'in Başlangıçtan Bugüne Beyit-Mısra Antolojisi (Varlık, 2003), sf.120

***
"Yamuk Defter" nam blogda 20 Aralık 2004 tarihli yazıdan [kaynak] Aralık 1996'dan
"Söz Mustafa Irgat'a geldi; ölümünden birkaç ay önce, Express'e uğradığı sıralarda tanışmıştım... Yeşil siyah ağırlıklı patetik resimleriyle basılmış bir takvim hatırlıyorum hayal meyal derginin duvarında... İbo "Anladım ki, bu hayatta hiçbir şeyi çok fazla takmayacaksın; Mustafa annesi için çok üzülüyordu." dedi... Sustum..."
***
Enis Batur, "Ancak Rûmun Şuarası..." (Cumhuriyet, 21.7.2002) yazısından:
"1975'de, Zürih'ten Mustafa Irgat'a gönderdiği [Ece Ayhan] bir kartpostala, İzgan Baz'ın kırılan bacağının alçısına yazdığı cümleyi aktarmış: 'İnsanlar ölüme karşı da örgütlenmişlerdir'. Daha ağırı, İnsanların Hayat!a karşı örgütlenmeleri değil miydi?"
***
Enis Batur, "Elliavart Etéop El" (Akşam-lık, 2003) yazısından:
"Şu oluyor: Sınıfta canı sıkılan dışarı çıkmak istiyor. Sınıf boktan ve gerçekten çok can sıkıcı, en sıkı arkadaşlar dışarıda, eskiden taşrada şiir mi olurdu: Mehmet Taner (Ankara), Hüseyin Ferhad (Adana), Nuri Demirci (Bursa), Azâd Ziya (Diyarbakır), Azer Yaren (Ordu), bu da say say bitmeyecek. Sert biir şiir İstanbul’da da yazılabilir ayrıca: Mustafa Irgat’ı anımsıyor musunuz?" 
***
Ahmet Oktay, İmkansız Poetika (İthaki, 2008) sf.164'te 'şiirimizde durgunluk mu var' sorusuna cevaben Irgat'ıda anıyor anaforlar bâbında: metnin elektronik kopyası

***
7 Mart 1995 tarihli Milliyet Gazetesi'nden (sf.17):
Aykırı bir şair ve ressam: Mustafa Irgat 
KUŞAĞININ aykırı şairi Mustafa Irgat, yakalandığı amansız hastalıktan kurtulamadı. Cahit Irgat ve Mina Irgat'ın oğlu olan 1950 doğumlu şair/ressam Mustafa Irgat, Türk Sinematek Derneği'nde ve Cumhuriyet Gazetesi arşivinde çalışmış, metin yazarlığı yapmıştı. Son olarak Yapı Kredi Yayınları'nda çalışan Irgat'ın Ait'siz Kimlik Kitabı adlı bir şiir kitabı vardı. Genç sanatçının resimleri de geçtiğimiz ay Yapı Kredi Beyoğlu Sanat Galerisi'nde sergilenmişti. [Peşisıra "Temsil Edilemeyen'e" konmuş]


































***

13.2.95 tarihli Milliyet'ten Irgat'ın sergisi haberi:


















***

1.6.73 tarihli Milliyet Sanat'ta, Mustafa Öneş'in "Sanat Dergilerinde Şiir" yazısından:

























***

30.9.93 tarihli Milliyet'te, sf.20: 66Kare Sergisi haberinden Irgat'ın resmi ve haberin metni:








***
bachibouzouck 45. sayısında Ergun Tavlan:
"Ece Ayhan’ın tüp şairleri" Bir Edip Cansever incisi. Mustafa Irgat ve İzzet Yasar için döktürmüştür.
bkz. Ahmet Güntan'ın cevabı: oku

***
Bünyamin Duralı blogunda (4.1.2010)
"Mustafa Irgat, düşlerini düşüncelerinin cehenneminde kanatlarından adam, henüz 40’lı yaşlarının merdivenlerini göçertip gittiğinde dünya konukluğundan; dolabında üstlerine salça sürülmüş iki dilim ekmek varmış sadece; ben Ece Ayhan’ın yalancısıyım."
***
Ece Ayhan, Morötesi Requiem -Ağzıbozuk Bir Minyatür-, YKY 2005
"Laf aramızda, şimdiki insansız Eceabat kasabası İtalyan gerçeküstücü ve çılgın ressam Chirico’nun resimleri gibidir (bu ilginç benzetme ‘paramparça’ ressam Mustafa Irgat’ındır. Kız arkadaşı Ayşe Şiir’le Behramkale’ye geçiyormuş). Hemen hemen ortalıkta insan yoktur, zaman zaman insanların gölgeleri yansır uzamış o kadar."
***
Ebuzer Saray'ın "Şiirle Güzelleşecek bir Dünya" (Suluca Karahöyük Gazetesi'nde 31 Ocak 2006, sf.5 ) yazısından:

Pek çok şiir (sever) okurunun belki de ismini dahi duymadığı, antolojilerde de pek ismi geçmeyen bir şairdi Mustafa Irgat. Yine kendisi gibi şair Cahit Irgat ile yazar Mina Urgan'ın oğludur. Mustafa Irgat 1971 yılında Yeni Dergi'de ilk şiirini yayınlıyor. Daha önceden, henüz şiirlerini yayınlamaya başlamadan evvel sinema üzerine yazılar da yayınlıyor. Hatta bu yazılarını Duhuldeki Deney isimli kitabında bir araya getiriyor. Şiirlerini ise Enis Batur'un zorlamasıyla kitaplaştırıyor. Bu kitabı onun ölümüne değin tek şiir kitabı oluyor. Aitsiz Kimlik Kitabı 1993 YKY Her iki kitabı da yeni baskıları olmadığı için ulaşılması pek mümkün görünmüyor. Ama yine de bu iki kitabı bulabilmiş sayılı okur onun şiiri ile sinema üzerine düşüncelerini anlamak adına kendilerini şanslı sayabilirler. 
Sinema üzerine düşünmüş ve yazmış olması onun şiirini de derinliğine etkilemiş olduğu gerçeğini ortaya koyar. Sinemanın ve hatta bazı özel yönetmenlerin kullandığı dili fonetik şiir dili olarak kullandığını dahi söyleyebiliriz. Sinemadaki kimi bağlantısızlıklar, kunt yapı onun yazı ve şiirlerinde de gözlemlenmektedir. Ece Ayhan şiirine bir akraba bakış geliştirmiştir. Bu bakıştan yola çıkarak kendi şiirinde dilsel kırılganlığın seyrini anlam ve anlam artlamaları ile yansıttığını söylemek mümkün.
Belki Ece Ayhan şiirinde tarihsel arkaplan ağır basabilir ama Ece Ayhan ile Mustafa Irgat şiiri, dilin hem fenomen hem kılgısal anlamda kendi başınalığını metaforik özelliklerle önümüze ve belleğimize serer. Bu gün Ece Ayhan şiirini Mustafa Irgat'ın kendi içine dönük aşkın şiiriyle okumak mümkün. Ya da Ece Ayhan şiirinin bir üst okuma sözlüğüdür Mutafa Irgat şiiri. 
Mustafa Irgat hakkında; Konya'da yayınını sürdüren - sanırım artık çıkmıyor - Ücra isimli fanzin dergiyi çıkartan Murat Üstübal ile Bülent Keçeli'nin dergilerinin atölye dikteleri incelenerek de bilgi edinilebilir. Yine ayrıca sevgili Seyhan Erözçelik'in çıkartığı Şiir Atı dergisinin 2004 Yaz kitabının dosya konusu Mustafa Irgat olduğu için onunla ilgili yazar arkadaşlarının görüş ve anıları yer almış, bu sayı edinilerek te Mustafa Irgat hakkında bilgi edinilebilir.
Bugün hala şiire umarla yaklaşmayı deneyen bakış açıları, şiirin tanıma gelmez yapısından ötürü; kendi içine açılan ve şiirin bir anlatı ve anlam kurgusu beklentisi içinde olanlar için Ece Ayhan ve Mustafa Irgat şiiri zor bir şiir olarak algılanacaktır. Bu konuda halen yaşayan en büyük şairlerden şiirimizin uç beyi İlhan Berk’in yazılarını okumaları gerekmektedir
Şiirin bir yazın türü olarak anlatı sanatı olmadığını, anlatılmak istenilenin başka yazın türleriyle anlatılabileceğini, şiirin sezgiyle, çağrışımla, ses-dil ve yapısal semantizm ile ilgililiği bunun sağlamasını ortaya koyacaktır. Şiirin durağan bir şey olmadığını bilebilecek yeni şiir okurlarına ihtiyaç vardır. Günümüz şiir okuru yazanla sınırlı kalmamalıdır.
Şiir pratiğinin teslimiyetçilikten uzak olması onun muhalif tavrını da ortaya koyuyor. Ama şiir yazanın kendinden önceki yapıya bir eklemlenme sıkıntısı yaşamaması, genç şiir yazar-okurunun kültürel donanımı onu sınırların da ötesine geçirecektir. İtirazı olmayan nerde durduğu belli olmayan şiir ve dili onu tekdüzeliğe kaydırabilir. Şair dilini kurduğu şiir yapısını geliştirmekle yükümlüdür. Şiir bir serüven işidir hayatı hayata açımlarken uğradığı güzergâhlar unun durağan ya da süreğenliğinin belirleyicisidir.
Nedense her yıl yayınevleri kitap satış grafiklerini çıkarttıkları zaman şiir kitaplarının satışının diğer kitaplara oranla daha düşük olduğunu ortaya koyarlar. Şiir kitapları satılmıyor endişesi yinelenir durur.
Ama şiir, okurunu her nasılsa bulacaktır. Yetkin olan ya da olmayan her türlü şiir kitapları kitabevlerinde okurunu beklemektedir. 
Bu sefer de şair Mustafa Irgat’ı konu alan bir yazı oldu belki merak eden olur diye söyleyeyim Ece Ayhan’ın bütün şiirleri ölümünden sonra YKY dan Bütün Yort Savular adı altında yayınlandı. Mustafa Irgat’ın kitabını ise yukarıda bahsettiğim gibi yeni baskısı olmadığı için belki yakın zamanda ulaşılması zor gibi görünüyor.
Şiirle güzellenecek bir dünya için…

***

Erdoğan Kul'un "Ece Ayhan'ın Şiirleri Üzerine bir Araştırma" (yayinlanmamış doktora tezi, Ankara Üni., 2007)

sf.211;
Belediye sairi, belediyeli sair: Sairin Hilmi Yavuz ve Özdemir nce için kullandıgı ama aynı zamanda genellestirmek de istedigi bir niteleme. Resmi kurumlarda, özellikle belediyelerin sanatla ilgili birimlerinde danısmanlık yapan ve bunu da siir adına bir yetki gibi kullanmaya çalısan sair. “Mustafa Irgat çok kızmıs! Ne kızıyorsun ya? ‘Belediye sairleri, bunlar yaparlar’ dedim. Belediyeli sairler.” (Siirin Bir Altın Çagı, s.142.)
sf.212;
Kara sair: Genel toplumsal yapının ve toplumsal çizginin dısında duran,gerçeklige gözü kara bir biçimde yaklasan ve karamsar bir bakıs açısına sahip olansair. “Simdi ‘Kara Sairler’ var. Nilgün Marmara, küçük iskender, Celal Gözütok,Turgay Özen, Sami Baydar, Mustafa Irgat, Asi Balkar, Mehmet Müfit, Mustafa Ziyalan, (sokak sairi) Hüseyin Avni Dede, Murathan Mungan.” (Siirin Bir AltınÇagı, s.136.)
sf.213;
Marjinal sair: Düsünce, eylem ve yasam biçimiyle mevcut yapı veegilimlerden bütünüyle uzak duran, yazdıklarıyla da çizgidısı oldugunu ortaya koyansair. “Cahit Irgat’ın oglu Mustafa Irgat, bana ‘marjinal sair’ Hayalet Oguz’un bumasaya, sabah erkenden içki içmeye baslayanların hemen herkesi orada kesipbiçtikleri için, ‘cinayet masası’ adını taktıgını söylemisti.” (Siirin Bir Altın Çagı,s.18.)
sf.214
Paramparça sair: Gerçegi bulmak ugruna kendini parçalamıs olan sair. “Birgün Mustafa Irgat adlı çok ilginç ve ‘paramparça bir sair’e ‘Denizaltı’nın ya dadenizaltılar’ın su yüzüne nereden ve nasıl çıkacagını bilemeyiz’ demistim.” (Aynalı Denemeler, s.11.)
***
Enis Batur, "Tanrı'nın Eli" yazısından:
"Bresson’un Yankesici adlı başyapıtını izlemiş olanlar (Mustafa Irgat’ın en sevdiği filimdi bu), usta yönetmenin hırsızın ustalığına bir tür ürpertiyle sokulduğunu farketmişlerdir."
***
Ali K. Metin'in "ŞİİRİMİZDEKİ BAKIŞIMSIZ ŞİİRLEMELER: DİLİN GARİPLİKLERİ" [kaynak] yazısından:
Mustafa Irgat’ın Ait’siz Kimlik Kitabı, konvansiyonel şiirden gerek semantik gerekse sentaks boyutuyla uzaklaşan avangard bir dili tecessüm ettirir. Söylemi belirsizleştiren ama paradoksal şekilde de söylemleşme imkanlarını kollayan bir dildir bu. Deneyselliği ise sözcük oyunları (deformasyonları) ve sentaksın parçalanmasıyla hemen hemen sınırlanmış durumdadır. Bu anlamda (yani teknik bağlamda), Irgat’ın şiirini Ece Ayhan şiirinin daha girift, daha avangard bir versiyonu sayabiliriz. [Peşisıra "(Hür) Şeref... İmzayı" şiirinin son dörtlüğü alıntılanıyor.]
***
Ece Ayhan [kaynak]
"Mustafa Irgat bir gün bana Sevmek Zamanı Metin Erksan’ın en iyi filmidir demişti, tam İkinci Yeni’nin karşılığıymış. Oysa Sevmek Zamanı, Metin Erksan’ın en iyi filmi falan değil."
***
Asu Maro'nun Semih Kaplanoğlu yazısından:
Dönüşte hayatını çok etkileyecek bir kapı açılır önünde. Mustafa Irgat ve Ece Ayhan ile birlikte Cihangir’de büyük bir daire kiralarlar. Ressamların, şairlerin gelip gittiği, politika, sinema, edebiyat konuşulan bir ev... İki senenin sonunda kendi evine ve mesleğine geçer. Belgesellerde kamera asistanlığı yaparken bir yandan da plastik sanatlar üzerine yazılar yazar. Ara sıra da bir reklam ajansına girip 6 ay çalışarak gene özgürlüğünü ‘satın alır’. [kaynak]
***


Murat Üstübal'ın 


Bülent Keçeli'yle söyleşisinde:
OKU


Ahmet Güntan'la söyleşisinde:
OKU


Yavuz Altınışık'la söyleşisinde:
OKU











'Postmodern Şiir Hayaleti' yazısında:

'Görsel Şiir Üzerine' yazısında (Siyahi'den):

***
Bülent Keçeli'nin 'Yabancı Dil' yazısında





***
Sebnem Susam-Sarajeva'nın Theories on the Move: Translation's Role in the Travels of Literary Theories  (Rodopi 2006) kitabında sf.109'da Barthes çevirmenleri arasında anılıyor.


***
Şiir antolojisi / Yılmaz Odabaşı .-- İstanbul : Scala, 2000. 639 s. ; 20 cm. -- (Emek Kürsüsü Dizisi : 13) Yapıt adı başında: 1975-2000 Son Çeyrek Yüzyıl ISBN 9757132853


sf.186'da ''Temsil Edilemeyen'e'' bulunuyor.


***





Celâl Soycan Ücra’nın sorularını yanıtlarken:

Kimi sanatçıların sözlük anlamıyla Şizofren olduklarını biliyoruz. Ama burada hastalık fiziksel bir olgudur ve yaratım sürecine mutlaka sızsa da belirleyici, tanımlayıcı, açıklayıcı değildir; hele bir “yaratı biçimi” hiç değildir. (Bu noktada Modernizmin genel olarak hastalık, delilik, suç ve suçluluk konularına ilişkin kurumsal/dizgeli programını ve düzen kutsayıcı otoritesini hep “aklımızda” tutuyoruz.) Ama hemen anımsanmalıdır. Van Gogh’tan Baudlaire’e, Proust’tan Fikret Mualla’ya, Sevim Burak’a, Beckett’e, Sadık Hidayet’e, Ece Ayhan’a, Mustafa Irgat’a ve daha nice “şizofrenik” çığlığa bitişen yaratma sürecindeki bilinçlilik, malzemeye hükmetme çabası, aşma iradesi hâlâ ve hep sürmüyor mu? Dışarıya çıkmaya bile gerek yok: ‘ÜCRA’ dolanmak yeter.
Ücra-16, Temmuz 2004


***
Melih Cılga friendfeed'den
Aramızdan ayrılmasından bir yıl önce, 1994’te Express dergisine uğradığı bir gün tanışıp ayaküstü sohbet ettiğimizi hatırlıyorum. Tanışmadan önce de adını çok duymuştum zaten, bir tür canlı efsaneydi kendisi. Türkçenin belki de en “kapalı” ve çok katmanlı şiir kitaplarından birini yazmıştı: “ait’siz kimlik kitabı”. Edebiyatçı Mina Urgan ve sinemacı Cahit Irgat’ın oğluydu. Şair (ve eski reklam yazarı) İzzet Yasar, bir kitabını Mustafa’ya ithaf ederken şunu demiş: "Bana bir filme bakmakla bir şiire bakmak arasında fark olmadığını öğreten Mustafa Irgat'a..." Yanılmıyorsam yukarıdaki fotoğraf da ‘86 ya da ’87 gibi, Ece Ayhan ve Semih Kaplanoğlu ile Cihangir’de ev arkadaşı olduğu günlerde çekilmiş olabilir.


***


Halit Bedirboz'un Papirüs'te (Aralık '99) yayınlanmış yazısından (sf.28)
A.Halit Bedirboz
Aralık.1999
“Dost, Sevgili Arkadaş Mustafa Irgat’ın Anısına.”

“Bir yabanın sözlüğü”

Yıllar önce, bir akşam sabaha kadar Mallarme’ yi Konuştuk;
” Bir zar atımı yok edemezsin asla rastlantıyı“
Sabah 1 Mayıstı.
“-Haydi Mustafa gidelim, çıkalım meydana.Yasak da olsa, nasılsa çıkacaklar alanlara.
-Dur gitmeyelim. Ne olur n’olmaz ateş açarlar, belki vururlar bizi .
-Hayır, bizi değil Mustafa, bir zar atımı içimizden birileri . 
...
Dostluk - Serçe parmak serçe parmağa değince, diyen Mustafa Irgat...


---




ŞİİRİ ANONİMLEŞTİRMEK
(sonurgu)

Sinan ULAKCI

Kırbacı kaldırdı vurdu,
Yağız at hemen fırladı oradan.
Dönerek yükselen duman
Göğün maviliğini karartıyor;
Yağız atın yelesinden
Ateş fışkırtıyor.
Burun deliklerinden duman püskürtüyor

Dönemin şiirini kuşatmış Faruk Nafiz Çamlıbel’in bu şiiri okuyamamasının farklılığı sağlanamazdı; metinlerarasılık bağlaşıklığını yapı oluşumuna geçirgenlik sağlayan, üst anlama dolayımlı metinlerin, anonimleşmesini kurgulayabiliyor isek.
Anatole France, “İyi eleştirmen: ruhunun, başyapıtlar arasında geçen serüvenini anlatan kişidir” diyebilir; bizim eleştiri tarihi diye de adlandırabileceğimiz (adlandırabiliriz!.. töz!) şey’i biraz öyküleştirerek: o kadar!..
Ayırdında bulunabilinecek; olgu değil, şiirin atölye işlevselliğinde anonimleşmesinin gerekliliğidir.
Yapı: bir şairin - yazdığı değil; anonimleşmesidir. Şiirin kolektif farkındalığı, şairin biçem telaffuzunun öngörüsünden kurtulup anonimleşmektir.
(Türk şiirindeki bu atölye eksikliği, doksan kuşağını, bu vasfından [yer-yer] mahrum bırakmıştır..)
Doksanların birçok şairi için azımsanmayacak ayrım: İzzet Yaşar ve Mustafa Irgat’ın; Ece Ayhan’ın şiirini anonimleştirmesinin yapısallığının, ayırdında olamaması.
İzzet Yaşar ve Mustafa ırgat; Ece Ayhan’ı anonimleştirmiştir.
Metinlerarasılığını da: mahrumlaştırmayarak yapıbozum’laştırmak:
Ece Ayhan’ın şiirini yapı olarak algılamamız {tahakkuk, tahallül, tahakküm}dır…
İkinci yeni adını taşıyan söylem bütünlüğü, en azından göstergebilimden yoksun: [en] estetik algılayışla ‘biçem’ciliği tasavvur eder. (‘biçem’ adlandırması: metnin göstergelerini formülüze eden üst oluşu, değişkenleştirmez.
İkinci yeni [dar anlamda] nin göstergeler ve ‘biçem’ yorumlamasının ötelenmişi olarak algıladığımız özgür poetika üretimini; yapıbozum türevi görmeksizin üretmek: anonimleşmektir…
Poetika tahakkümü; şairin şiir yazma [biçemi] olmasından ayrıksanarak, yapısal aktiviteyi doğurmasıdır..
Tahakkümü kurulacak şey ise; metinlerarasılıkla sınırlandırılamayacak; göstergelerden arınmış; (yapı şiir) anonimleşmiş şiirdir.


Ücra
Eylül - Ekim / Sayı: 31 / 2009

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder