20 Temmuz 2012 Cuma

Anita Sezgener - Mustafa Irgat için uçurumu kalkılmış çapraz lifimsi bir oKUMa

Anita Sezgener'den daha önce ''Mustafa Irgat’ın karda izindeki katlanan sadeliktir'' şiirini paylaşmıştık, Duvar dergisinin ilk sayısında yayınlanan ''Mustafa Irgat için uçurumu kalkılmış çapraz lifimsi bir oKUMa'' şurada



Taramayı yapan Alperen'e teşekkürler.

Aras Keser - ''Mustafa Irgat Üzerine Kısa Bir Yürüyüş''


Mustafa Irgat Üzerine Kısa Bir Yürüyüş

“Melek bizden sonra gelmedi
cehennemi çalışana kasnak,
o’nun için dokudan gitmeli
yırtılırken tahta ebru bacak”
Şiir’de ihtiyaç duyulan şey –aynen hayatta olduğu gibi- mutlak bir tekilliktir.
Şiir’in mutlak tekili hiçbir zaman Şair olmamıştır. Şair doğası gereği tekilliğin dışındadır. Her daim bir “özne”dir. Mutlak tekil ise öznenin tam tersine bir bağlaçtır. Çokluktur.
Şiiri kuran politika olay’dan yola çıkmak durumunda. Olay ise Şair’in muktedir olabileceği bir durum değildir. Kurulan şiirin mesnet aldığı bağlaç hiç durmadan dönüşen ve gelişen bir yapıya sahiptir. Özne bu gelişim ve değişimin bir parçası olmak için form değiştirmek durumunda. Şair’in form değiştirmesi ise ancak ceketini çıkarmasıyla gerçekleşir.
Mutlak tekil örgütlenmiş bir düşünce ile başlayan “tekseslilik” ile yaşam bulur. Verili olan her şey kazaya uğratılır. Özne de kazanın sonucunda bir alt kademeye inerek tekilleşir.
Örgütlenmiş bir düşüncenin varlığı bir süreklilik sağlar. Bu bir anlamda düşüncenin de sürdürülmesidir. Düşüncenin sürdürüldüğü düzlem geçen zamanın hükmettiği bir alan değildir. Düşünce 1674’ten alınıp aynen 2012’de sürdürülebilir. Bu tip bir örgütlenmede bir ideal uğruna toplanmış özneler bulunmaz. Sadece bir düşünce için bir araya gelmiş teksesler duyulur.
Hiçbir düşünce tekel’de sınırlanamaz. Şiir de en başta bir düşünce olduğuna göre Şair’in tekelinde değildir. Bir Şiir-Düşünce eylemini gerçekleştiren herkesindir. Bir anlamda şiir Şair’den çok eylemciye aittir. Eylemci bir bakkal da olabilir bir “göçebe”de. Düşünce de örgütlülüğü bakımından bir bakıma göçebedir.

o yıllarda yaptığımız seminerler bir anlamda “göçebe düşünce”ye giriş niteliğindeydi. o derslerde ece ayhan, mustafa ırgat gibi isimleri de…” A.A.