Ücra Dergisi'nin Özel Sayısından
MUSTAFA IRGAT’IN SESİ ve SOLUĞU
Mustafa Irgat, yazdıklarının yanı sıra; fakat daha çok da “tavrıyla” şair olanlardan. Ona ilişkin anlatılanlar, anı parçacıkları bunu düşündürüyor bana: hırçınlığı, farklılığı, dizgedışılığı… Benim onunla tanışıklığım yazdıkları dolayımındadır; bunun dışında söylenenler benim için “biyografik” önem taşır yalnızca. Kişinin şairliğine karar verme konusunda ciddi ölçütler değildir bunlar.
M. Irgat ister gelenek içerisinde isterse geleneğin büsbütün dışında düşünülsün, konumlansın durum değişmez onun şiiri adına.
Tezatlarla ilerler her iki durumun kesiştiği alanda. Bir şiiri duraksız 11’li heceyle yazabileceğini hesaplayacak kadar kurallara gönül düşüren versus “harabolduğu kındaki çeşme- / yolumda ölüm mili, küçükseme-” diyecek kadar da aklın ermeyeceği imgeleri sezgiyle üreten biridir. Hesapla kitap bir arada değildir ama bir hesabın varlığı da göz ardı edilemez.
Türk şiiri tarihini bütün olarak düşündüğümde, bu komperatif geçişmeler düzeneğinde, doğrusu bir Yahya Kemal şiiri gibi, Ahmet Haşim şiiri veya Edip Cansever şiiri, Cemal Süreya şiiri gibi bir “Mustafa Irgat şiiri”nin varlığından çok da emin değilim. Belki yarım kalmış, belki kendini tamamlamaya yanaşmamış, belki yapılamamış bir şiirdir. Bilemiyorum, yanıt vermek zor. Bu yarım kalmışlığın nedeni ise o kadar da zor yanıtları gereksinmiyor. Pek çok şiirin(d)e sızmış bir Ece Ayhan sesi duyuluyor: “işsizlikler girdabı kardeşin- / ablasına sevdalı kimsesizliğin-” dizelerini hiçbir şiir tutkunu Ece Ayhan’ın sesinden ayrı okuyamaz. Çarpıcı imgelerle gerçek algısının bir arada bulunduğu dizeler için bunu söylemek daha kolay: “Bir rüzgâr ağsın gözlerden rengârenk yıldızlı merdiveni; / O uyansın bir düşe yeniden ve ağırdan alsın şiddetini.”
Bazen “boğulmak üzereyken” kurtulur Irgat’ın sesi. Kurtulduğu noktalar; farklı şeyler söylemeyi, şeyleri farklı söylemeyi gereksindiği yerlerdir. Ece Ayhan’ın “sıkı şiir” diye tanımladığı şeye yakındır yazdıklarının bir kısmı. Sözgelimi “At Gözü” böyle bir şiirdir. Irgat’ın şiirinde anlam aramanın yanlış olduğu söylenegelmiştir. Tam tersi, bence “aranacak” anlamlar vardır onun yazdıklarında. Sıkı şiir denilen şey biraz da böyle okunmalı değil midir? Irgat’ın birkaç şiirinin yeni okuma yöntemleriyle ele alındığında ilginç sonuçlar ortaya çıkacağını sanıyorum.
Ben bir şiirin, şairin özgünlüğüne karar verirken öncelikle geçmişe bakılması gerektiğine inanırım. Özgünlük geçmişle hesabını iyi yapmış metnin özelliğidir; geleceğe uzanan bir soluk olduğu kadar… Birbirlerinden farklı bağlamlarda da olsa “geçmiş” Tanpınar’ın, Hilmi Yavuz’un, Ece Ayhan’ın, Cemal Süreya’nın ilgisini hep çekmiştir. Gerek benim söylediğim bağlamda, gerekse başka bağlamlarda… Mustafa Irgat’ın yazdıklarına özgünlük bağlamında topluca baktığımda “en yazık nokta”nın “yakın geçmiş”te Ece Ayhan’ın sesine takılmak olduğunu, “en sevinilesi nokta”nın ise “uzak geleceğe” kendi sesini soluğunu özgür bırakabildiği yerler olduğunu görüyorum.
Keşke ikinci noktayı daha derinleştirip geliştirebilseydi, diyorum.
Bâki Ayhan T.
KAYNAKÇA
Ait’siz Kimlik Kitabı, YKY, 1994
Şiir Atı Yaz Kitabı 2004
---
Murat Üstübal'a katkıları için teşekkürler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder