3 Haziran 2011 Cuma

Mustafa Irgat - Gerçeklik ve Dolaysız Sinema (Antonioni İçin)

Gerçeklik ve Dolaysız Sinema
(Antonioni İçin)


[sf. 48]

Kimi sinemacılara göre, bir kilit deliğinin arkasına gizlenmiş olan kamera (alıcı), kaydedebildiği kadarını kaydeden geveze bir gözdür. Bize göreyse (buradaki "biz" giderek "ben'' kılınacaktır), kamera bir bakıştır ya da bir bakış olmalıdır, olmaya çalışmalıdır (Bkz. Defter Sayı 14. 1990) [1]. Hadi diyelim ki, sinemada göz mercektir. Peki, ya kaydedilmeyenler? Deliğin (merceğin) sınırları dışında olan bitenler? Delik yetmeyebilir: On, yüz, iki yüz delik açın; bir o kadar da kamera yerleştirin ve kilometrelerce boş film çekin. Elde edeceğiniz şudur: Bir olayın esas görünümlerinin yanı sıra, onun ikincil derecede önem taşıyan, saçma ya da gülünç görününtülerinin de toplandığı dağ gibi bir malzeme yığını... İşiniz, bu malzemeyi seçerek ayıklamak ve kısaltarak yoğunlaştırmak olacaktır. Ama hakiki olay, ayıklamaya başladığınız görünümleri de içeriyordu (kapsıyordu); kendine has kusurları; konu fazlalığı vardı. Oysa seçerek kısaltmakla, hakiki olayı bozuyorsunuz. Bir başka deyişle, onu yorumluyorsunuz. Kadim Mesele. İşte bu noktada sözü Michelangelo Antonioni'ye bırakalım: "Hayat ne basittir, ne de her zaman anlamakla kavranabilir. Ve bir bilim olarak kararlaştırılmış tarih bile, onu bütünüyle açıklayamıyor: Tarihten bir sanat gerçekleştiren bir tarihçiyle (Strachey), tarihten nefret eden bir şairin (Valery) farklı yollardan geçerek vardıkları bir sonuç bu." [sf. 49]

Hem zaten, kimi omuz çekimlerinin kurgudaki düzenlerini değiştirerek, onların anlamlarını da değiştiren Kuleşov'un deneyleri iyi biliniyor: Bir tas çorbaya gülümseyerek bakan adamın iştahı kabarmıştır. Aynı adam, aynı gülümsemeyle ölmüş bir kadına bakarsa, köpeksinin tekidir (Bkz. Nijat Özön: Sinema Terimleri Sözıüğü, Sayfa 188). Öyleyse, o kilit deliği, ikiyüz kamera, dağ gibi yığılmış malzeme neyin nesidir. 1960'lı yılların ortasında, Antonioni'ye göre İtalyan Yeni Gerçekçiliği'nden türemiş bu tarz sinemaya "Dolaysız sinema" deniyor.

Bu yazıda, sorunumuz, "Dolaysız sinema"ya karşı çıkmak ya da ondan yana olmak değil elbet. Üstelik, hangi "Dolaysız sinema"? Birçok açıdan, Lumiere ve Melies de; Vertof ve Ayzenştayn da; Rouch, Godard Cassavetes vs. de zaman zaman "Dolaysız" sayılabilir (bu çetrefil olguyu, ilerideki yazılarımızda açımlamaya çalışırız belki). Söylemek istediğimizi şöyle özetleyelim: "Dolaysız sinema"yı özgül sanan ve bu yüzden de yanılsama içinde olan bir kesim sinernacı ya da sinernacı adayı hala mevcut. Ayrıca bu kimseler, bu akımı savunurken, onu mutlak nesnellikle kurumsallaştırıyorlar. Kafada tasarımladıkları aletin, ancak bir sibernetik merkezindeki, gözlemleyen ve betimleyen eşsiz bir makine olabileceğini belirtelim. Ama şu olgu da açık ve yadsınamaz: Bu makine bile bir programa gereksinme duyacaktır. Böylelikle makine sayısız davranışı üstlenebilir: Yalın bir biçimde tasviri olabilir; etik bir tarzda evrim gösterebilir; ya da, bir yandan estetik anlamda, bir yandan da bilgilendirerek (yorum yaparak) ispatlayıcı anlamda davranabilir. Cana yakın ve düşmanca anlamlarda da ... Ve gelecekte, bu çeşit makinelere, hiç kuşkusuz yenileri eklenecektir. Hatta, belki de zamanla, bu makine, günlük gazetelerdeki köşe yazarının, röportaj muhabirinin yerini alacaktır. Bir arabayı kullanabilecektir. Ama bu son olasılıkla dahi, gitmek istediğiniz adresi ona bildirmeniz gerekecektir. Sonuç olarak, bu makinenin, temel bilgilere (kavramlara), ayrıca da bir buyruklar şeceresine ihtiyacı vardır.

Saf "dolaysız sinema" yönetmenleri, kamera koltuklarının altında, istedikleri kadar halkın arasına karışıp soruşturmalarını filme çeksinIer, bu hiçbir şeyi değiştiremez. Çünkü söz konusu yönetmenlerin, sinemaya bir yön verebilmeleri için bir fikir, bir  [sf. 50] tavır almaları gerek. Yoksa kameraları eylemsiz ve ölgün kalacaktır. Nasıl ki, insanüstü belleğine ve milyonlarca malumatına rağmen, dünyanın en güçlü hesap makinesi programlanmayınca eylemsiz ve ölgün kalırsa ...

(Özgür Gündem, 2 Ekim 1992)

Duhuldeki Deney'den

[1] Defter 14'te Mustafa Irgat'ın Get Lan yazısı bulunmaktadır. Bu yazı Duhuldeki Deney'de bulunabilir.


Görsel Antonioni'nin kısa filmi Superstizione'den (Hurafe) olup yazının aslında bulunmamaktadır, tarafımızdan eklenmiştir. izle.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder