10 Eylül 2010 Cuma

Murat Üstübal'dan ''TEMSİL EDİLEMEYEN’E...'' yazısı


TEMSİL EDİLEMEYEN’E TESLİM EDİLEMEYEN: MUSTAFA IRGAT

 Şiir için ‘had’ olarak belirlenen temsili bir im politikası varsa eğer bunun ç’imlenmesi karşısında uçlaşan bir poetica’nın sonsuzda var olması olanağı şimdi’de var olması anlamına gelir. Ç’imlenen im, imsilerin çoğul hareketinde sökün eden uç veren şiirin uç-imidir artık. İmsiler, sınırı aşıp dizge-dışı, dizge-üstü ve dizge-çatlağı olanağında üşüşürler patafiziğin alansızlığına. İç-veren uç-alan mekânsızlığında ve iç-aşan uç-kalan zamansızlığında dikine gelenekselleşen imsiler evreninin dağınık parlaklıkları olarak sönerler şiirin içinde.
 Kendi soluğuna bile yabancılaşan şiir’imsi, dasein’ının yersizyurtsuzlaştığı yersiz bir keyf ve yurtsuz bir sıcaklığın aranışında canlanır eşgüdülü şiir’imsi yaverini bulduğunda. İmsi, kalıplaştırdığı imler bütününün estetik bir impulsla parçalanışına hem neden hem de sonuç olur. Neden-sonuç ilişkisizliği bu süreçlerin tümüne de katılmasından ileri gelir. İleri geri konuşan imsi katıla katıla yıkar dizgeyi boşu boşuna. Boşluğunu boşaltıp dolduran birik’im yeni ailesidir onun. Gizemli ailesi ve aile içi yasalar düzlemini oluşturmadan iç depresyonuna yenilir yutulur hale gelir. Ailevi imleri sıcaklığına bile kavuşamadan parçalanırlar ki ‘aile parçalanışı’ mevzu bile edilmez ve kendisine çekil emri verilmez. ‘Muamma’ kendini açmış, projesini sunduktan sonra, kendiliğinden kendi içimine çekilmiştir.
 Tanrıdan olmayan bir revanın anısı ten karalar ve karaladığı alaşımları saflığının özgürlüğüyle kirlenir. Kirlenişi hem iyiyi hem de kötüyü buran bir saflığın kimyasıdır. Ama inorganik olduğu kadar organik kimyasının da ölümüne can katan bir cansızlığın imsi k’im’sesidir. Kül karılı bir yıldızın kıblesine ayarlı yönü estetiğin içini dışına çeviren bir toz-tabutun kekremsi şiirinin gününü gün eder dizge-dışılığıyla. Ve her devinişinde riskine revnak kala griliğini çözer ve en sonunda göz alıcılığıyla iç’ime dökülür. Fethedilen vaatler, vaat edilen fetihlere dönüşür. İşte o an göz alıcılığın efendisi kölesini fetheden duyar-şiirini okumaya başlar duyarlılığın yar’ına.
 Pürdikkat kesilen yürek tutkusunun bedelini açıklığıyla öder. Tutkusunun pürlüğü açıklığın hürlüğünden kaynaklanan bir esinle açımlanır. Tabansızlığı ve zeminsizliği adet edinen tutku, tumturaklı ve oturaklı bir durağın sesine soyunur. Söylem içi kalışından sosyal isteğini sınırlayarak sıyrılır. Söz’ünü ve töz’ünü kesen insanlar içre önce bireyinden uzaklaşır ardından rey’ini kendine atan anlayışın tanımladığı kendi’nden. Özezerliğinin iradesi her şeye karşı duran imsilerini bir tufandan korumak için tekhne’ye almış ve batırmıştır. Ama bundan az önce vaat edilen umut ve aşk dizge dışılığıyla yazıklanmaların eğriliğini asıl olana sarıp sarmalamıştır. Tohumlarının çatlayışı ile im bir dolunayın med cezirinde akışkanlaşan suyun derinliğine kapılır gider. İşte azığın sırta dayanan fazlalığı imin dizge dışı olan yeni bir dizge umudunu saçar anlamsızlığın demine. Dolunay dokunulmazlığı geril’im yaratan şiir’imsi suretini aynaya düşürdüğünde bir kaygı ekranının ironisine bürünür dili. Aynanın sırrına eren arkasızlık alanında adsız sansız bir ayna hayali ile aynayı parçalar. Bu kırık döküklüğün yankıları es ritminde gri hücrelerin ücra bir alanına ulaşır. Bakir bir ücralığın şaşkınlığı katı soyar yaşamı. Lime lime dökülen duyarlık hiç görmediği ve ummadığı yeni bir kendiliğindenliğin sırrını aşırtır tüm bilgeliğinin ve bilgisinin dümdüz tümseğinden. Kendine yeni gelen kendiliği yüzleşir her seferinde yeniden kendisiyle. Ortak acıların yüz yüze baktığı bir gezegenin yüz yüze gelemeyen ardıl yokluklarının tutkusu benzeşmeyi sorgular. Ve fethedilen benzemezliğin uçluğu olur tekrar ve ikrarla. Zaten hem ölümlülük hem de ölümsüzlük söz konusudur hâlâ.









































































---
Murat Beye yazıyı ulaştırdığı için teşekkür ederiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder