Şiir Devletin Değil Şairlerin Dağarcığındadır
Bülent Keçeli
Bir kısır döngünün içeriğinde yaşarız devletle, bazen şairler de bu kısır döngüye dahil olabilir. Günümüzde çokça dahil olmuşlardır. Şiirin muhafazakârlaşması, yerinde sayması, bir ilericilik sancısını taşımaması “şiirin devletleşmesi” sorununu doğurmuştur. Şairlerin devletin bir elemanı kılınmaya çalışılması, merkezileştirilmesi bir sorun olarak yamacımızda durur. Devlet merkezileştirme aygıtlarıyla ki bu aygıtlar organizasyonu görünmez kılan da aygıtlardır, bazı zihinsel manevraların etkisiyle şairleri etkisi altına alır. Şairin bir bağı yoktur görünümde, oysa eklemlerinden bağlanmıştır devlet aygıtının kollarına, işte burada sağlıklı bir okuma yapmak ne kadar mümkündür ona bakmamız gerekiyor.
Devletin aygıtları çoktur; ama belirsiz değildir. Bu çokluk dağıtılmış olsa da hiyerarşi nedeniyle çalışma düzeni belli olduğundan şairlerin bu sisteme doğallıkla ayak uydurması zordur. Şair radikal atom gibi dolanmak ister sistemin içeriğinde, dolaşım serbest olmalıdır. Kıstırılmak istenen istekleri dinlenmeyen diyebiliriz ki şairlerdir. Devlet kendi organizasyonunu ileriye taşımak, korumak ve tarihsel kılmak ister, akıla dayandırarak elbette, şairin akılla işi bilindik uygulama şeklinde değildir. Organizasyon akıl dışında olduğundan şairi kabul etmez, merkez oluşturarak kendisinin “aurasında” taşımak ister şairi. Şair için burdan kaçış kaçınılmazdır. Devlet ayrıca bilindik sistemini çok çabuk değiştirecek sistematiğe göre kurgulanmamıştır. Sistemini kalıcı ve kılıcı işletir. Şairse ona karşı koymak içgüdüsüyle doludur. Bu etki-tepki meselesini ister istemez doğurur. Şairle devlet arasında bir mesele vardır kısacası. Mesele çözülebilecek veya uzlaşabilecek bir mesele değildir.
Mustafa Irgat Şiirinde
Devlet Zihnine Karşılık Ters İmge
Şiirin devletten yana bir tavrı olamaz sistem karşıtıdır o. Devlet her şeyi yerli yerine oturtmak isterken şiiri de belirlediği yere doğru sürüklemek ister. Sürüklenmede bu akıntıya karşı çıkan şairlerden biridir Mustafa Irgat. Şair zihnini çalıştırarak devletin dağarcığını zorlar, galip gelemez ki kesin yenilir; fakat zayiatı verir. Zayiat akla dair zayiatlardandır. Modern dünyada her şeyin karşılığı akıl olagelirken ki bu devlette de böyledir. Mustafa Irgat gibi bir şairde bu aklın üstüne çıkmayı gerektirir. Her şeyi çözen modern dünyanın aklı Mustafa Irgat şiirinde yer alan dize kurulumları ve imge seçimleriyle devlet aklının üstünde kalır. Böylece şair umursamazlık belirliliğine atılır devlet tarafından, onu bilinmez ve görünmez bir yere aktarmaktır devletin aklı oysa, ifade! oluşmuş devrim provası gerçekleşmiştir.
Ailesi de devletin ailesi olan Irgat (Mina Urgan ve Cahit Irgat’ın çocukları) Anadolulu olamama sancısını her zaman içinde taşımıştır. İkinci Yeniden taşıdığı şiirsel anlatımın “nasıllığında neyi” anlatmıştır aslında, ne dediğimiz şiirin kelimeye dayanan yapısının, daha doğrusu devrimsel yapısının devinim kazanan yönünü çözmesidir. Bunun karşılığında yalnızlık kalır şaire, şiirsel yalnızlık zira “İkinci Yeni” ve Ece Ayhan’dan aldığı bayrağı modern bir kabulde taşımaz, taşıyamaz. Sinemaya inancını sorgular şiirle, sinemanın uzlaşan yanlarını sorgular, projelere inanmaz, moderne inanmaz aslında. Kurucu felsefeye inanmaz, bu anarşist bir inanmazlık maskesinde değildir. Popüler de kılınmaz bu mantıkta şair, pek umurunda da değildir zaten. İntibak etmez, iştirak etmez, tam şiir kimliğidir bu katıksız, durum devletin istediği bir profil değildir. Şair kimliği intibak etmezken şiir bir adım önde davranır ve şairi asıl sürükleyen şiiridir.
Şiirin bir ara yüzü yoktur. Direk davranır ve bir devrimci edasından çok, devrimin ruhunu yansıtır. Bir devrimci prototipi arayanlar yanılır, geniş zamanlara yayılmış devrimcidir.
Ücra şair ve yazarı Sinan Ulakcı’nın deyimiyle Ece Ayhan’ı anonimleştiren bir şairdir, onu şiir tarihine mal edendir. Ece Ayhan’ı sanat tarihine ve şiir tarihine mal edendir. Mustafa Irgat şiiri ortaya çıkmasaydı Ece Ayhan hâlâ belirsizliğini sürdürecekti. Mustafa Irgat belirsizlik bayrağını eline almıştır. Belirsizlik denen şey aslında imge adına gerçekleştirilen bir devrimdir. Ece Ayhan’ın belirsizliğini sürdürmesi demek İkinci Yeninin öncü vasfını zedeleyecek bir durumunda ortaya çıkmasına neden olacaktı. İkinci Yeni hesaplaşması daha da gecikecekti. Mustafa Irgat bu yönüyle “ikibinci yeninin” de önünü açmıştır.
Murat Üstübal Şiirinde Devlet Tarihselliğinin
Monotopik İlkelliğini Çözüş
İkibinlerin canlı şairlerindendir Murat Üstübal, teknik yanı kuvvetli bir can vermiştir şiire. Devletin popüler kılamayacağı, bunu denemeyeceği bir şairdir. Devlet popüler kılıp merkezileştiremeyeceği şairi çıkmaz kılar ve onu sistem dışı ilân eder, bunu ayrıca deklare etmez. Bu yönüyle devlet tarihine de katmak istemez bu tür sistem dışı davranan şairi, ne kadar merkezileşirse o kadar yaklaştırır. Bilinç içi tanımaz şairi, bilinç dışı tanımlar ve bunun üstünde dilediğinde resmileştirir, dilediğinde gayri resmî kılma ise gerçek şiir tarihinin alanındadır, gayri resmî kılma tarih yazımının gayri resmî alanında gerçekleşir.
Böyle bir şiirin içeriğini yaratmıştır, Murat Üstübal. Gramatiği iyi bilmesi ve çözmesi aslında resmî tarih söyleminin de çözülmesi aşamasıdır ayrıca. Üstünkörü her incelemede klâsik şiir tarihi açısından bakıldığında, kaba, çıkımsız bir dil üzerine inşa edildiği düşünülen bir şiirsellikle karşılaşılabilir. Fakat resmî tarih söyleminin devlet egemen söylemi açısından bakıldığında, fark edilecek şey bu egemen söyleme düpedüz kafa tutan ve onu saymayan bir dil söylemiyle, aslında inşasıyla karşı karşıya olduğumuzdur. Özellikle modern dünyanın devleti açıkta, kuşkuda hiçbir yapı bırakmamak isterken Murat Üstübal şiirinde her şeyi kuşkuya taşımak zorunda kalır.
Söyleme karşı çıkmak, yani tarihe karşı çıkmak, devletin en önemli enstrümanlarından birine karşı çıkmaktır. Devletin ve onun yerleşikliğinin manzumesi tarihsel söylem lafzına karşı dil üretmek bir anlamda hiçlik - yokluk karşıtlığını mistik anlamda direnç noktası ilân etmektir.
Bu anlamda Murat Üstübal şiirinde egemen söylemin tavrı, çürütülmek maksadıyla dil oluşturulur. Kuşku şiirsel söylemin de modernden payını, hissesini almasıdır. Murat Üstübal şiirinde bununla karşılaşmayan sistem (devlet) şiiri bir şekilde egemen söyleme inceletmek de istemez. Aslında bu incelemenin yeterli olmayacağını da bildiği için boş geçer. Boş geçilen her aşamada bu tür şiirsel yapıların söyleme zayiat verdiği tarihsel söylemin içinin boşalmasıyla anlaşılır. Şiirin inceleme aşamalarının her biri bir resmî söylem basamağını iptal etmesiyle sonuçlanabilir.
Bu iki şairinde şiirsel okumalarıyla devletin resmî söyleminin boşa düştüğü, zamanla pörsüyeceği başka bir yazının konusu olmayı derinden hak ediyor.
(Karagöz, sayı 13, Ekim-Kasım-Aralık 2010)
Murat Üstübal'a yazıyı ulaştırdığı için teşekkür ederiz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder