3 Haziran 2011 Cuma

Semih Kaplanoğlu'nun Son Dönem Röportajlarından



Biz onları görmedik. Fakat eserlerine baktığımızda Ece Ayhan’ın ve Cahit Zarifoğlu’nun şiirlerindeki şekil ile muhteva arasındaki paralellik bizi cezbediyor. Belki de anlatmaya çalıştığınız o büyüdür.
Aynen o. Önemli olan da o. Sonuçta, tabi ki tutarlı olması gerekmiyor. Bambaşka bir hayat yaşayıp bambaşka bir şiir yazabilir. Ama tanıklık…
Tanık olarak soruyorum ben zaten.
Şahitliğin bana getirdiği durumlardan bahsediyorum. Ece Ayhan, 1982’den ölümüne kadar arkadaşlık yaptığım bir insandı. Aynı evi paylaştığımız zamanlar oldu. Onun kavgacılığını benle olsun, Mustafa Irgat’la olsun belli insanlarla arkadaşlıklarında biz görmedik.  Kavgacılığı elbette var. Onun çok fazla eleştirdiği bir şeyi yaparsan kavga çıkartır. Mesela Mustafa Irgat’ı daha doğru bir hayat yaşaması için uyarırdı.  Sen bu uyarıdan bir kavga çıkartırsan çıkartırsın. Ece, hem yaşadığı günlerin nabzını tutan hem de tarihe şiirin keskinliğini ve kronolojisini de kırarak uygulayan Türkiye’deki güç ve iktidar mevkilerini tarihselliğini görebilen şiiri de buna bağlı olarak kurup güncel hayata sızabilen. Gündelik hayattan bir şeyi tarihin içine yerleştirip yeniden bir tarih yorumu yapabilen çok önemli bir şair. Tarihselliği bu şekilde konumlaması önemli.


İzmir’den İstanbul’a ilk geldiğinizde enteresan bir ev hayatınız olmuş. Mustafa Irgat’la beraber oturmuşsunuz... 
Evet, Mustafa Irgat ve Ece Ayhan. Yazları Ece bey Gümüşlük’te çadır kurardı. Mülksüz bir adamdı, bir daktilosu, bir çadırı vardı. Kışları da, birilerinin evinde boş bir yer varsa orada kalırdı. Mustafa bir ev tutmuştu Cihangir’de, onu paylaşalım dedik. Bir oda Mustafa’nın, bir oda benim, bir tane de salonu var, Ece Ayhan da o salonda yaşıyordu. Ve ekonomik zorluklardan dolayı o apartmanın kaloriferleri yanmıyordu, Ece bey galerileri geziyordu sıcak diye. Onlardan çok şey öğrendim ben. Ve onlar aracılığıyla İlhan Berk’ten, genç şairler gelirdi sonra Haydar Ergülen, Nilgün Marmara, orada büyük bir cemaat halinde yaşanıyordu. Şimdi çoğu hayatta değil ama her filmimde onları bir şekilde anmaya çalışıyorum.

Erol Akyavaş'la, Ece Ayhan'la, Mustafa Irgat'la bu söyleşi sayesinde tekrar buluştum bir de! Onları tekrar andım. Bütün o insanların benim hayatıma nasıl etki ettiklerini ancak şimdi görebiliyorum. Yoksa onlardan ne aldığımı, bendeki tesirlerinin nasıl ve nereden olduğunu yaşarken anlayamazdım tabii ki. Şimdi fark ediyorum ve minnetle anıyorum hepsini.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder